Gündem

Türkiye’de büyük bir kıtlağa hazır olun! Su stresi yaşayan ülkeler sınıfına girdik

Türkiye’de ortalama sıcaklığın 2100 yılına kadar 5 derece yükseleceği, 2040 yılında nüfusun 100 milyonu aşması nedeniyle, aynı zamanda, su fakiri bir ülke olacağımız tahmin ediliyor. Evet, biz bunları derken bir bilim kurgu filminin senaryosundan bahsetmiyoruz; bizzat şimdi, içinden geçtiğimiz zaman diliminde iklim krizinin sonuçlarını, üstelik her yıl artarak yaşamaya başladık.

TÜİK, Türkiye’de kişi başına düşen yağış miktarını açıkladı. Verilere göre Türkiye’de büyük bir kıtlığın başladığı belirtiliyor. Artık su stresi yaşayan bir ülke olduğumuzun altını çizen Mersin Miletvekili Behiç Çelik, doğada yağılan tahribatları değindi ve kıtlığın tüm hararetinden kurtulmak için yapılacak acil önlemlere değindi. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Çelik, şu bilgileri paylaştı;

Tarım ve Orman Bakanlığının verilerine göre kişi başına yıllık 1.347 metreküple su stresi yaşayan ülkeler sınıfındayız. TÜİK’e göre ise 2030 yılında kişi başı bin metreküple su fakiri ülkeler grubuna düşmüş olacağız. Biz, değerli arkadaşlar, su fakiri olacak ülke miyiz? Biliyorsunuz, barajlarımız her sene kuraklık yüzünden su potansiyelini kaybetmektedir. Bilinçsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle göllerimiz kurumaya yüz tutmuştu.

440 milyar metreküplük toplam su kapasitemizin ancak 112 milyar metreküpü kullanışlı hâldedir. Evet, bütün bu sorunların kaynağı ise iyi bir doğa ve çevre politikamızın olmamasıdır. AKP hükûmetleri son on dokuz yılda doğaya sahip çıkmak adına hiçbir ilerleme kaydetmemiş, doğal kaynakları kötüye kullanmış ve tahrip etmiştir. Su kaynaklarının yönetiminden sorumlu kurumlar arasında eş güdüm sorunu bir türlü giderilememiştir. Su miktarı sorununun yanı sıra su kalitesi sorunu da çözülememiştir. Sularımızın sadece yüzde 37’si temiz gözüküyor, suyla yayılan hastalıkların artma riskine karşı uzun dönemli içme suyu kalitesi izleme planları yoktur. Arıtma tesislerinin yer seçimine ve beklenen ham su kalitesine dikkat edilmemiştir. Su kaynaklarında yükselecek toksik madde konsantrasyonları nedeniyle oluşabilecek risklere karşı gerekli tedbirler alınmamıştır.

Değerli arkadaşlar, etkin doğa ve çevre yönetiminin 2 aracı vardır: Planlama ve uygulama. Oysa bugün AKP’nin nitelikli politika üretme sorunu nedeniyle bunların 2’sinin de olmadığını görüyoruz. Plan yerine keyfîlik, uygulama yerine ağır ihmal ve kusur vardır. Tabii izlenen bu yanlış politikalar, uluslararası çevrelerdeki değerlendirmelerde bize doğrudan sirayet etmektedir. İklim Değişikliği Performans Endeksi’ne göre, biz sera gazı emisyonları ve enerji kullanımında zayıf ülke grubundayız, iklim politikası performansımız ise çok zayıf olarak tanımlanmaktadır.

Evet, şimdi orman alanlarına değinmek istiyorum. AKP Hükûmeti ormanlık alanları korumada başarısız olmuştur. Sadece 2020 yılında 20.971 hektarlık ormanlık alan zarar görmüştür. Geçtiğimiz yıl temmuz ayının sonunda Antalya, Adana ve Muğla’da başlayan ve haftalarca süren orman yangını felaketlerinde yüz binlerce hektarlık ormanlık alan büyük hasar görmüştür. Yangınlarla mücadelede yetersiz kalan iktidar, rant uğruna ormanlarımızın acımasızca katledilmesine seyirci kalmaktadır. Yayınlanan son Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yeni bir talan furyasının başlatıldığını da görüyoruz. Haramilerin hepsini mimleyerek hesap soracağımı bu kürsüden de ifade etmek istiyorum.

Tabii, bir de 2/B konusu var. Orman vasfını yitirmiş alanların özel mülkiyete konu edilmesine, orada yaşayan insanlara tahsis edilmesine kimsenin bir itirazı yoktur; ancak uygulamada sıkça görüldüğü üzere, dışarıdan gelen bazı kişiler lehine yapılan düzmece ihaleler, yağmaya ve talana yol açmaktadır.

Son olarak kirlilik konusuna değinmek istiyorum. Isınma, ulaşım ve sanayi amaçlı olarak fosil yakıtların kullanımı hava kirliliğini fazlasıyla artırmaktadır. Kentlerimizdeki atık suyun arıtılamaması, kentsel atıkların ve sanayi atıklarının dönüştürülememesi de çevreyi olumsuz etkilemektedir. Denizlerimiz, nehirlerimiz ve göllerimiz her geçen gün kirlenmektedir. Her yıl 5 ila 15 milyon ton plastik, denizlerimize karışmaktadır. Bu ne anlama geliyor? Yani 2050 yılında denizlerimizde balıktan çok plastik olacağı anlamına geliyor.

Ayrıca, denizlerimize bırakılan sanayi atıkları, evsel atıklar ve tankerlerin boşalttığı petrol türevi atıklar deniz canlıları için de hayati risk oluşturmaktadır. Öte yandan, 1994’ten 2019’a geçen yirmi beş yılda İstanbul’u yönetenler Marmara’da oluşan müsilajın 1’inci derecede sorumlularıdır. İstanbul’a ihanet eden AKP’dir, bunu AKP söylüyor, “Marmara şeker komasına girdi.” diyor. Aynı yöneticiler, günde 5 milyon ton atık suyun Marmara Denizi’ne deşarj edilmesine de seyirci kalmıştır, kalamaya da devam ediyor. Sonuç olarak, bir acil eylem planı hazırlamak ve yürürlüğe koymak gerekir. Planda…

1) Küresel iklim değişikliğine bilinç olarak, teşkilat olarak ve mevzuat olarak her anlamda hazırlıklı olmalıyız.
302) Millî bir su politikası yapılmalıdır, kurumlar arası iş birliği mekanizması sağlanmalıdır; su kanunu çıkarılmalıdır.

3) Su yönetiminin, Devlet Su İşleri ve yerel yönetimler ile diğer kurum ve kuruluşlar arasında dengesi ve koordinasyonu sağlıklı bir şekilde belirlenmelidir.

4) Su ve kanalizasyon idareleriyle ilgili bir yasaya ihtiyaç vardır, su ve kanalizasyon idareleri kanunu yani “SUKİ” kanunu çıkarılmalıdır.

5) Yenilenebilir enerji üretimine öncelik verilmeli; rüzgâr, su ve güneşten azami ölçüde yararlanılmalıdır.

6) Sanayi sistemlerinin yeşil ekonomiye dönüşmesi için doğayı kirletmenin cezai yaptırımlarının artırılması gerekir.

7) Üyesi bulunduğumuz uluslararası kurumlarla iş birliğimiz geliştirilmeli ve yeni iş birliklerine zemin hazırlanmalıdır.

8) Doğal dengenin sürdürülebilmesi için endemik bitki çeşitliliği ve endemik hayvan türlerinin korunmasına yönelik tedbirler alınmalıdır.

9) Tarımda vahşi sulamadan damlama sulama sistemlerine geçiş hızla tamamlanmalıdır.

10) Geniş bir perspektiften yeşil dönüşümün başlaması yönünde çalışmalar hızlandırılmalıdır.

Bu konuda en büyük sorunlardan biri de AKP iktidarında bozulan devlet teşkilatlanmasıdır. Yerel yönetimleri de darmadağın eden AKP iktidarları, küresel iklim değişikliğinin ülkemize olası negatif etkilerini ortadan kaldırmak için yetkili ve sorumlu bir merci bırakmamıştır âdeta; bir bakıyorsunuz onlarca kuruluş var, bir bakıyorsunuz hiç yok. Belediyelerin yetki ve yapıları 6360 sayılı Kanun’la bütünüyle değiştirilirken belediye-belediye, belediye-özel idare, belediye-merkezî idare yetki ve görev uyuşmazlıkları had safhaya çıkmıştır. Böylece, çevre politikalarına ve küresel ısınmaya yönelik tedbirlerde lakaydi barizdir, bu da büyük bir problemdir.

Ülkenin tüm kaynaklarını çarçur edilmesi, dağıtılması, bertaraf edilmesi, yok edilmesi AKP’nin âdeta simgesi hâline gelmiştir. Bunun, gelecek nesillerimize bir bedel olarak yansıyacağı muhakkaktır. Her şeye rağmen iyi niyetle sorunlara çözüm bulmaya çalışan herkesi bu kürsüden kutlamak istiyorum. Komisyonun Değerli Başkanına ve tüm üyelerine, Komisyon çalışanlarına, katkı yapanlara özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. İYİ Parti olarak bu rapora kısmen olumlu yaklaştığımızı ancak eleştirilerimizi şerhen ibraz ettiğimizi yüce heyetinize arz ediyorum.