Edebiyat Cumhuriyeti’nin İzmirli parlamenterleri
Irmak Zileli bir hayal kuruyor..
“Roman Kahramanları” dergisi genel yayın yönetmeni Irmak Zileli, bir edebiyat cumhuriyeti düşlüyor ve bu rejimin parlamentosunda yer alabilecek olanların portresini çiziyor:
“Düşünün ki ülkenin tüm edebiyatçıları birleşmiş. Şaka değil. Hepsi aynı coğrafyanın sanatçısı, yazarı olduğunun bilinciyle yan yana gelmiş. O yakadan bu yakaya, o kulvardan bu kulvara, o cenahtan bu cenaha.. Edebiyat Cumhuriyeti’nin bütün romancıları, öykü yazarları, şairleri, eleştirmenleri, akademisyenleri kurmuşlar bir parlamento. Edebiyatın dününü, bugününü tartışıyorlar. Ne için?.. Geleceğini kurmak için. Toprağını bereketlendirmek için. Hani o çoğunlukla bir temenniden öteye geçmeyen ‘yüz çiçek açsın” felsefesini gerçekleştirmek için..”
Güzel ve kışkırtıcı bir temenni.. Hayali, belki gerçekleşmesinden daha güzel.. Bir ülkenin tüm edebiyatçılarının, hatta tüm sanatçılarının oluşturacağı bir parlamento kimbilir ne verimli olurdu, tartışmalardan toplumu yönlendirecek ne kadar ileri öneriler doğardı..
Ben de bu hayalden esinlenerek, tüm İzmirli edebiyatçıların oluşturacağı bir “Şehir Parlamentosu” düşlüyorum.. Ama bir farkım var.. Yaşayan edebiyatçıları bu önerimin dışında tutuyorum, çünkü biliyorum ki, yan yana gelince birbirlerinin gözünü oyarlar, hiç gerek yok bu maceraya..
Tam tersine..
Ölmüş edebiyatçıları toplamak istiyorum.. Düşünebiliyor musunuz?.. Uşşakizade Halit Ziya, parlamento başkanı olarak oturumu açıyor.
Divan katibi Türkçü Necip, gündemi okuyor ve ilk madde tartışmaya başlanıyor.
Necati Cumalı söz alıyor, her zamanki gibi ateşli bir konuşma yaparak toplumun edebiyata olan ilgisizliğini eleştirip önerilerini sunuyor.
Ardından söz alan Samim Kocagöz, yine her zamanki temkinli ve çekingen konuşması ile cumhuriyet piramidinin zengin katmanlarının gerektiği kadar aydın olamadığından yakınıyor.
Ardından kürsüye gelen Tevfik Nevzat, Abdülhamit döneminde çektiği sıkıntılardan, baskılardan söz açarak, edebiyatın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyor ve bir hürriyet şiirini okuyor.
Şair Eşref söz alıyor ve her tarafı hicveden şiiriyle alkışları topluyor. Ardından Salah Birsel, Şükran Kurdakul ve Nahit Ulvi Akgün imzalı bir önerge oylanıyor. Okullarda şiir matinelerinin yeniden başlaması karara bağlanıyor.
Rüştü Şardağ söz alıp, şarkı sözü yazarı şairlerin küçük görülmemesini, Türk Musikisi’nin bu şairlere muhtaç olduğunun altını çiziyor. Oturumu bir köşeden müstehzi gülümseyerek izleyen Attila İlhan’a fikri soruluyor, usta şair yerinden yaptığı konuşmada edebiyatın parlamenterik bir içeriği olmadığını, tam tersine kişisel dahiyane bir uğraş olduğunu, edebiyatın yönlendirilemeyeceğini, ne yağmura, ne denizdeki dalgaya benzemediğini, nereden nasıl ve ne zaman esip dalgalanacağının hesabını yapmanın mantıksız olduğunu söylüyor. Söz alan, Tokadizade Şekip, Nahit Hilmi Özeren ve Fuat Edip Baskı, edebiyatın kişisel dehalara hapsedilemeyecek kadar önemli bir şey olduğunu, tam tersine toplumsallaşması gerektiğini, bu yüzden Attila İlhan’a katılmadıklarını, okullardaki edebiyat derslerinin güçlendirilmesini önerip, oylama istiyorlar. Oylama oluyor ve Attila İlhan’ın da destek oyuyla, oybirliği sonucu öneri karara bağlanıyor. Oturuma ara veriliyor..
Ne dersiniz?..
Amma hayal kurdum değil mi?..
Beğendiniz mi?..
Hayal kurmaya devam edelim, ister misiniz?..
Ara verildiği zaman, babası ünlü şair Tevfik Nevzat’ın koluna girmiş olan bayan şair Benal Nevzat, bazı ünlü edebiyatçıların yanına giderek, oturum başladığı zaman önemli bir konuşma yapacağının haberini veriyor.
Haydi, o zaman Benal Nevzat’ı anlatalım..